may danışmanlık hizmetleri
Performans ve Gelişim Yönetimi
Eline Sağlık Demek Çok Mu Zor?

Güzeller güzeli bir Ankara  günü... Sabahın erken saatleri... Mevsim sonbahar... Ağaçlar kızıl kahve giysilerine bürünmek üzereler... Güneş masmavi gökyüzündeki yerini almış... Işıl ışıl... Kucaklamaya hazır...Hava limonata gibi dedikleri türden...Kuşlar için yaşam çoktan başlamış... Cıvıl cıvıl söyleşiyorlar... Yeni günün dinginliği insanın iliklerine işliyor... İşe gitmek üzere kapıdan sokağa adımını attığında sanki içinde kuşlar kanat çırptı... Kendini çok ama çok iyi hissetti... "Ne güzel!" dedi mutlulukla... Hızlı adımlarla işinin yolunu tuttu... Sokak bomboştu... Bir an gözü sokağın karşı tarafında yolu süpüren görevliye takıldı... Herkes uykudaydı, o görev başında... Sanki kurulmuş gibi, otomatik hareketlerle süpürgeyi sallayıp duruyordu... Yüzü ifadesizdi... Düşüncelerini, o anki ruh halini anlamak mümkün değildi... Çabası sokak sakinlerinin temiz bir sokağa uyanmasınaydı... "Günaydın!" diye seslendi görevliye... Görevli başını kaldırdı, şaşkındı... Etrafına bakındı... kendinden başka kimse olmadığını görünce kendisine seslenildiğini anladı... "Günaydın!"  diye yanıt verirken şaşkınlığı sürüyordu... Devam etti; "Ne temiz olmuş sokağımız. Elinize sağlık!"dedi. "Sağol, sağol!"  yanıtını veren görevlinin sesinde artık enerji vardı. "Kolay gelsin!" diyerek yoluna devam etti. Daha sonraki günlerde görevliyi hep kendi apartmanlarının önünü süpürürken gördü. İlk gün görevliye "elinize sağlık" derken yaptığı sadece emeği görmüş olduğunu, fark ettiğini gösterme isteğiydi. Görevlinin kendi kapılarının önünü daha çok temizlemesini beklemek gibi bir derdi yoktu... Emeğe saygı başka bir şeydi... Emek görülmek, insanlar fark edilmek istiyordu... Ve teori doğruydu; ödüllendirilen davranışlar tekrar ediliyordu...

Eleştiride Bonkör, Övgüde Cimriyiz!

Başlıktaki ifade, kültürümüzün bir realitesini ortaya koyuyor. Üstelik bu konudaki cimrilik iş yaşamıyla da sınırlı değil. Yaşamımızın her alanında geçerli. Biz şimdilik konunun iş yaşamındaki boyutlarını paylaşalım.

"Yöneticim hep yaptığım hataları görür, kızar. Yaptığım iyi şeyleri görmez. Sınavda bile 1 yanlış üç doğruyu götürüyor. Bizde bir yanlış bütün doğruları götürür. Bu haksızlık. İnsanda çalışma hevesi kalmıyor.
"Burada hep olumsuzluklar görülür. Olumlu, iyi şeyler için bir teşekkür edilmez."
"Lafa gelince biz bir aileyiz. Aileler sevinci de üzüntüyü de paylaşır. Biz sadece hataların sorumlusu olarak görülüyoruz. Suçlanıyoruz... Hatasız kul olur mu? Takdir, teşekkür yok!"

İnsan emeği, alın teri çok özel...Verilen emeğin, emekle üretilenin görülmesi ise son derece insani bir gereksinim... Emeğin sürekliliğine ilişkin motivasyon sağlamanın en etkin yolu...Verdiği emek, yaptığı ürettiği herhangi bir iş ya da ürün için bir teşekkür bile alamayan, takdir görmeyen insanlar giderek işe yaramazlık, insanlar için önemli, değerli olmadıkları duygusunu yaşamaya başlıyorlar. Yaşanılan bu değersizlik duygusu motivasyonlarını ve özgüvenlerini yitirmelerine neden oluyor. Onlar da işlerine ve çevrelerindeki insanlara karşı "umursamaz" davranışlar geliştirmeye başlıyorlar. Her şeye tepki veren, işbirliği yapmak istemeyen insanlar haline dönüşüyorlar... Ve iş ortamındaki ilişkiler içinden çıkılamaz bir hale geliyor.

Tüm yöneticiler çalışanları tanımanın, çabalarını takdir etmenin önemi ve değeri konusunda hemfikir. Peki bunu neden gerçek yaşamımızda, çalışanlarımıza  yeterince gösteremiyoruz?

"Takdir, teşekkürü çok yaparsam bir değeri kalmaz."
"Çok takdir verirsem de şımarırlar diye endişeleniyorum."
"Benim takdirimi almak o kadar da kolay değil, ben öyle  kolay kolay her şeyi beğenmem!"

Ya da biz çalışanlarımızı yeterince takdir ettiğimizi düşünürken neden onlar hala "bir teşekkürün bile kendilerine çok görüldüğünü" düşünüyorlar?

"Valla ben onların başarıyla yaptıkları uygulamaları yeterince takdir ettiğimi düşünüyordum. Ama onlar bu yönümün zayıf olduğunu söylediklerinde, bu yönümü geliştirmem gerektiğine karar verdim. Şimdi çabalarını fark ettiğimi daha çok göstermeye başladım."

Yaptığımız iş, bulunduğumuz pozisyon ne olursa olsun ortak paydamız; insan olmak!... Hepimizin ortak gereksinimleri var. Bunlardan belki de en önemlisi saygı görmek, takdir edilmek. Yıllar boyunca edindiğim deneyimler sonucunda benim bu konuya ilişkin iki saptamam var; i) Bir yönetici, insanın potansiyeline gerçekten inanıyorsa, pozitif bir insansa ve işine ilişkin olumlu bir tutum içindeyse çalışanlarının çabalarını da daha çok fark ediyor ve emeği takdir ediyor. ii) Bir yönetici kendisi ne kadar saygı görüyor, takdir ediliyorsa çalışanlarına da o kadar saygı gösteriyor, emeklerini o ölçüde takdir ediyor.

Çözüm Bizde!

Organizasyonlarda "saygı, takdir kültürü" esas olarak üst yöneticilerin tutum ve davranışlarının bir ürünü olarak ve yukarıdan aşağıya oluşuyor ve besleniyor. Doğru da onları, üst düzey yöneticileri kim takdir edecek? Onlar da insan ve onların da  motivasyona ve takdire ihtiyaçları var. Gördüğümüzü işlemek ya da insanlarımıza bize davranıldığı gibi davranmak yerine içimizden geleni ya da olmasını istediğimizi önce kendimiz uygulayarak bir şeyleri değiştirme yoluna gidebiliriz.

Hayatımızdaki, belki de her şey  yaşamın her alanında övgüde bonkör olmaya başladığımız gün değişmeye başlayacak!
Emek alkış ister! Ben de!

Dr. Sema ÖZÇER
MAY DANIŞMANLIK - KURUCU ORTAK

TİSK İşveren Dergisi, Nisan 2007



Hit:3309  |  01.04.2007
   
   
anasayfa | biz kimiz | basında biz | danışmanlık hizmetlerimiz | eğitim hizmetlerimiz | investors in people | gelişim atölyesi | referanslarımız | bize ulaşın tasarım xpur.com