Yaratıcılık - İnovasoyonŞŞŞT!...Su Küçüğün Söz Büyüğün!Kim bilir kaç kuşak, kaç çocuk bu deyişle büyütüldü...Kim bilir kaç çocuğun konuşma, kendini ifade etme hevesi benzeri uyarılarla kırıldı...Acaba kaç çocuğun aile içinde ya da okulda fikri soruldu, kaç tanesi kendi fikrini açıklama şansına sahip olabildi?... Acaba kaç çocuğun sunduğu bir fikir dinlenildi ya da dikkate alındı? Önce konuşmayı öğretmek, tek bir sözcüklerini duyabilmek için çabaladık sonra "Söz büyüğün!" diyerek konuşma heveslerini kırdık... Onlar çocuktu önemli olan aç-susuz kalmamalarıydı, besleyecek büyütecektik...Konuşmasalar da olurdu... Saygılı olmak en büyük erdemdi... Asıl olan büyüklere saygıyı öğrenmeleriydi... Nasılsa bir gün konuşma hakları olacaktı, büyüdüklerinde bol bol konuşacaklardı...Kendilerini, fikirlerini ifade etmeye, ekmek- su- hava kadar ihtiyaçları vardı, bilemedik...
Okullara yolladık, okusun adam olsunlardı derdimiz...Sandılar ki büyüdüler, sandılar ki ilim irfan yuvalarında söz hakları olacak, kendilerini ifade fırsatı bulacaklar...Cin gibiydiler, okulun daha ilk gününde yeterince büyümediklerini anladılar...Konuşmak için önce parmak kaldırıp, izin almaları gerekti...İzni koparabilirlerse konuşabileceklerdi. Olsun hiç olmazsa şansları vardı... "Örtmenim ben, örtmenim ben" diyerek pırıl pırıl gözleri ve yalvaran sesleriyle sıranın kendilerine gelmesini bekledilerse de çoğu kez dinleyen olmaktan kurtulamadılar...Olsun öğretmenleri hem büyüktü, hem de her şeyin doğrusunu en iyisini biliyordu...En çok öğretmenlerine özendiler... Sürekli konuşma hakkına sahip olmak ne müthiş bir şeydi...Düşünüp konuşmadan, katılıp denemeden öğrenmeleri çok mümkün değildi, anlatamadılar...
Sabırla yılların geçmesini, büyümeyi beklediler...Olsundu...Önlerinde kocaman bir hayat vardı...Meslek sahibi olunca ayrı bir yerleri olacaktı...Söz büyüğünse hem yaş hem meslek sahibi olduklarında koskocaman "söz" hakları olacaktı...
Kendilerini ifade etme, anlatabilmeyi öğrenemeden iş sahibi oldular...O gün çok heyecanlıydılar...Çok sabretmişler; ama işte sonunda gerçekten büyümüşlerdi... Meslekleri ve yapacakları işlerle ilgili öyle güzel fikirleri vardı ki... Bunları anlattıklarında, yöneticileri kim bilir ne çok sevinecekti... Bu güzel düşünceleri için belki de arkadaşlarının önünde takdir bile alabilirlerdi...Fırsat kovalamaya başladılar ama sanki kimsenin onlardan yeni bir fikir, görüş beklediği yoktu...Yöneticileri her şeyi biliyordu...Onlar düşünüp karar alırken, uygulama onlara kalıyordu...Sorunları onlar çözerken, farklı çözümler önermek cesaret isterdi...Umutlarını kaybetmeden fırsat kolladılar...Bulabildikleri nadir fırsatlarda sundukları her yeni fikir için benzer karşılıkları aldılar: "Bize uymaz!" "Eski köye yeni adet getirmeyelim!" Önceleri, yöneticilerinin fikirlerini daha iyice dinlemeden ya da denemeden "uymayacağını" nasıl bildiklerini çok merak ettilerse de, doğru yanıtı bir türlü bulamadılar...Sonra durumu anladılar: Söz sırası hala onlara gelmemişti ve işyerlerinde "yeni bir fikri olan herkes tek kişilik yalnızlıktı!" Tazecik beyinlerinin yaratıcı kapasitesi sınırsızdı ve şirketleri için harikalar yaratabilirlerdi, seslerini duyuramadılar...
Gün döndü, devran değişti... Hızla değişen koşullara, bilinen yöntemlerin etken kullanımıyla ayak uydurmamız bugün artık mümkün değil ve dünün etkinlik odaklı organizasyonları günümüzün gereklerini karşılamada yetersiz kalmaya başladı.
Küreselleşen rekabet koşullarıyla baş edebilmeleri için şirketlere sunulan rekabet stratejileri "fark yaratma", "farklı olma" üzerine kurulu. Bunun için sorun ve fırsatları araştıran, yeni fırsatlar yakalayan, yeni ürünler geliştiren, yeni pazarlar bulan, yeni çözümler üreten kuruluşlar olmamız gerekiyor...Tüm kuruluşların yaratıcı stratejilere, yeni yöntemlere, yeni çözümlere gereksinimi var, "Geleceğin kuruluşu" olmanın yolu yeni ve farklı olanı yapmaktan, yani yaratıcılıktan geçiyor. Bu yüzden de çalışanlarımızın yaratıcı güçleri, günümüz iş dünyasında kullanılabilecek en büyük ve en son kaynak olarak kabul ediliyor. Çünkü yapılan tüm araştırmalar insan beyninin yaratıcı kapasitesinin sınırsız olduğunu gösteriyor.
Bu gün küresel pazarlarda rekabet ettiğimiz ya da yarın rekabet etmek zorunda kalacağımız birçok dünya şirketi çalışanların yaratıcı gücünden yararlanmak için çok uzun yıllar önce yola çıktılar... Hala da çalışanlarını gerekli bilgilerle donatma, fikir üretimini motive etme, onları dinleme, denemelerine olanak sunma konusunda ciddi çabalar harcıyorlar... Bizler de bu değerli kaynağı kullanarak, çalışanlarımızın yaratıcı potansiyellerini ortaya koyabilecekleri koşulları oluşturarak bu güne kadar yapmış olduklarımızın çok ötesinde ve çok farklı sonuçlara ulaşma yeteneği kazanabiliriz...Onlara; düşünmeleri, alternatif çözümler üretmeleri, bunları paylaşmaları, ifade etmeleri için daha fazla yön ve destek vererek başlayabiliriz.
Ne dersiniz, artık "Söz Sizde" deme zamanı gelmedi mi?...
Dr. Sema ÖZÇER
MAY DANIŞMANLIK - KURUCU ORTAK
TİSK İşveren Dergisi, Kasım 2005