Yaratıcılık - İnovasoyonBütün Yollar "Yaratıcılığa" Çıkıyor Da...Yaratıcılık ve yenilikçilik nihayet bizim de gündemimizde yerini aldı... Nihayet diyorum çünkü bundan 15 yıl önce yaratıcılığın yönetimi konusunda çalışmaya başladığımda "kavramın" bilinirlik düzeyi bile ülkemizde sınırlıydı... Şirketlerde yaratıcılığı besleyen bir kültürün oluşturulması konusuna ise bir "lüks" olarak bakılıyordu. Oysa o yıllar, aslında iş dünyasında "oyunun kurallarının" değişmeye başladığı, mevcut rekabet stratejilerinin, büyüme ve başarı adına bilinen modellerin geçerliliğini hızla yitirmeye başladığı yıllardı...Yeni ve farklı stratejilere, çalışan yaratıcılığına şiddetle ihtiyaç duyulacak günler çok yakındı... O günlerde lüks olarak görülen "yaratıcılığın yönetimi" bugün artık ayakta kalabilmenin, geleceğin kuruluşu olmanın tek yolu olarak bir zorunluluk haline geldi... Artık yaratıcılığa duyulan ihtiyaç şirket sınırlarını da aştı, yenilikçiliğin (inovasyonun) toplumsal itici güç olarak kullanılması gerekliliği ortaya çıktı.
Yıllar boyunca ulaşmak için çaba gösterdiğimiz "operasyonel etkinlik" artık günün gereklerini karşılamada yetersiz kalıyor. Küreselleşen rekabet ortamında değişime uyum yeteneğine sahip; sorun ve fırsatları araştıran, yeni fırsatlar yakalayan, yeni ürünler geliştiren, yeni pazarlar bulan, yeni çözümler üreten, fark yaratan kuruluşlara ihtiyaç var. Çünkü hızla değişen koşullara, bilinen yöntemlerin etken kullanımıyla ayak uydurmak artık mümkün değil. Tüm kuruluşların yaratıcı stratejilere, yeni yöntemlere, yeni çözümlere gereksinimi var.
Peki biz bunu nasıl başaracak, kuruluşlarımıza yaratıcı bir kimlik nasıl kazandıracağız? Bu güne kadar yönetim takımları olarak hep yüksek performansa, başarıya odaklandık. Varolan prosedürlerimiz "en iyi yapılanın" sürdürülmesi ve etkenliğe ulaşmak üzere oluşturuldu... Oysa organizasyon düzeyinde yaratıcılık ve yenilik; deneyimlemeyi, risk almayı ve başarısızlıkların tolere edilmesini gerektiriyor. Yönetim felsefesinde ve yönetsel tarz ve uygulamalarda ciddi dönüşümleri gerektiriyor. Şöyle ki; yönetim "kontrolü" içermektedir ve bu yaratıcılığın özüne aykırıdır. Klasik yönetim fonksiyonlarının yaratıcılıkla bağdaşması mümkün görünmemektedir. Yaratıcılığın planlanması, organize edilmesi ve kontrolü mümkün değildir. Yönetici olarak çalışanlara yaratıcılığı, bir iş bir görev olarak veremeyiz. Bu yaratıcılığın ortaya çıkış koşullarına aykırıdır. Yöneticiler olarak kuruluşumuzun yaratıcı ve yenilikçi bir kimlik kazanması için, çalışanların yaratıcı yeteneklerini ortaya koyabilecekleri uygun ortam ve koşulları oluşturmamız gerekiyor.
Bu koşulların oluşturulmasında ise iki temel faktör belirleyici bir rol oynamaktadır:
1) Yönetim Felsefesi: Yaratıcılığın yönetiminin insana bakış açısı; insanın bütün olarak (fizik gücü, gönül gücü, beyin gücü) önemli olduğu ve yaratıcı potansiyeli ile birlikte hiçbir şekilde israf edilmemesi gereken bir değer olduğudur. Çalışanlara yönelik bu bakış açısı; yönetimin rolünü bu potansiyeli kullanacak uygun ortam koşullarını oluşturmak biçiminde ve geniş bir biçimde tanımlanmaktadır.
2) Açık İletişim ve Destek: Organizasyonel ortamda yaratıcılığın temel besini bilgi ve motivasyondur. Bu nedenle her türlü ve çok yönlü bilgi akışının desteklendiği açık iletişim yapısı temel koşullardan biridir. Yaratıcı yeteneğin bir değer olarak algılandığı, bireylere yaratıcılıklarını sergileme fırsatının verildiği, yaratıcı çaba ve ürünlerin değerlendirildiği, yaratıcı fikir üreticilerinin ödüllendirildiği, takdir edildiği işbirliği ve karşılıklı destek temeline dayalı ortam da yaratıcılığın ikinci besini olan motivasyonu sağlamak için gereklidir.
Yapılan araştırmalar bu besinleri demokratik, katılımcı, insan odaklı "liderlerin" sağlayabildiğini göstermektedir. Bu tarz liderlerin çalışanlara özgürlük, bilgi ve yaratıcılıklarını kullanma fırsatları sunabilen liderler olduğu savunulmaktadır.
Çünkü yaratıcılık, başarısız olma, soru sorma özgürlüğünün olduğu; eleştiri, baskı, ve korkunun olmadığı; karşılıklı güven, açık ilişkiler, bilgi arama ve inisiyatif kullanma özgürlüğünün bulunduğu, işbirliği ve yardımlaşmanın olduğu ve çalışanlarıyla gurur duyan kültürlerde ortaya çıkabilmektedir.
Dolayısıyla fark yaratan, yaratıcı ve yenilikçi bir kuruluş olabilmek için; yönetim anlayışının ve yönetsel tarz ve uygulamaların değiştirilmesi önkoşuldur. Yöneticiler olarak çalışanlarımızın yaratıcı yeteneklerini ortaya koymalarını istiyorsak, çalışma ortamını orijinalliğin, yeni ve farklı fikirlerin ortaya çıkmasını destekleyecek biçimde geliştirmemiz gerekmektedir.
Yaratıcı bir organizasyon olmanın ilk adımı olarak; mevcut yönetim anlayış ve uygulamalarımızı gözden geçirmeli ve bunları yaratıcılığı besleyecek bir biçime dönüştürmenin yollarını aramaya başlamalıyız. Yaratıcı bir organizasyon olmanın ilk adımı çalışanlarımıza "yaratıcı düşünme teknikleri" eğitimleri aldırmak ve kuruluşa döndüklerinde de yeni fikirler üretmelerini beklemek olmamalıdır. Öğrendikleri teknikleri uygulayabilecekleri ortam ve motivasyon olmadıkça bu eğitimlerin hiçbir yararı olmayacaktır. Sonuç olarak konuyu daha sistematik ve bütünsel bir bakış açısı ile ele almalı ve değişime önce "yönetim felsefesi"nden başlamalıyız...
Dr. Sema ÖZÇER
MAY DANIŞMANLIK - KURUCU ORTAK
TİSK İşveren Dergisi, Mayıs 2006