Liderlik - YönetimYürekleriyle Fark Yaratanlar!Birlikte çalıştığım her kuruluşta, kuruluşun tarihini yazmış büyük insanların, genellikle "kurucuların" aktörü olduğu efsaneleri dinleme ve öğrenme şansım oluyor... Tarih yazmış bu büyük insanların düşünme ve davranış biçimleri büyük bir övgü ve özlemle paylaşılıyor... Eski çalışanlardan yeni gelenlere aktarılarak canlılığını korumaya devam ediyor.... Eskiler bu efsaneleri kahramanlık hikayeleri olarak yeni gelenlerle ve o günleri yaşamış olmanın gururuyla paylaşıyorlar. Eskiler "siz bu şirketin X Bey ya da X baba zamanını görmeliydiniz" diye başlayarak anlattıklarının aynısını, işe gireli henüz 7-8 ay olmuş yenilerden de "Burası o zamanlar çok başkaymış..." diye başlayan anlatımlarında dinliyoruz. İnsan bunları dinlediğinde başarının şans olmadığını, çaba ve emekle nasıl yaratıldığını net olarak görebiliyor. Çalışanların büyük bir keyifle anlattıkları bu öyküler; kuruluş kültürünü tanıma, kuruluşun nereden nereye ve nasıl geldiğini anlama açısından çok değerli. Ancak "geçmişin büyük bir özlemle aranıyor olması" üzerinde düşünmek ve önemle durmak gerek...Aslında bu öykülerin her biri "modern yönetim tekniklerini bilmeden / uygulamadan "insanları 'yürekleriyle yönetmeyi bilenlerin' öyküleri... Ve bu öykülerden çıkaracağımız / öğreneceğimiz o kadar çok ders var ki...
Hepsi ülkenin farklı köşelerinden farklı sektörlerden gelmiş olsalar da, sektörlerinin duayeni olarak andığımız bu değerli büyüklerimizin bir çok ortak yönü bulunuyor. Vizyonerlikleri, girişimcilikleri, risk alışları, çalışkanlıkları, dürüstlükleri, içtenlikleri bu büyük insanlar için hemen ilk anda sıralanabilecek özellikleri... Ve tabii ki sınırsız bir insan sevgisi ile dolu kocaman ve eşsiz yürekleri... Onlar farklılıklarıyla fark yaratmayı bildiler. Onların farkı neydi? Neyi farklı yaptılar da bunca başarıya imza attilar, bunca sevildiler ve sayıldılar... Geçen yıllara rağmen unutulmadılar ve kuşaktan kuşağa aktarılan efsane oldular... Bu gün çalışan mutluluğunu sağlamak, onları geliştirmek ve motive etmek, aidiyet duygusu yaratmak, bağlılıklarını sağlamak için inanılmaz paralar harcanıyor. Her yeni çıkan "iyi uygulamaya" dört elle sarılınıyor. "Herkesin var, bizim de olsun" düşüncesi ile moda yöntemler ve sistemler için nice bütçeler ayrılıyor... İçtenlikten yoksun bu yaklaşımların sağladığı faydaların sınırlılığı da ortada. Yürekten gelen bir insan sevgisiyle yapılmayan, yapmış olmak için yapılan her şey başarısız oluyor...İşte onlar ne yaptılarsa o kocaman yürekleriyle yaptılar. Yürekleriyle fark yarattılar... Onlar çalışanlarıyla birlik olmayı ve onların içinde olmayı çok iyi bildiler... İyi günde de zor günde de çalışanlarının yanında ve arkasında oldular. Onlar, tezgahların/makinelerin arasında hep çalışanlarla el ele oldular. Onlarla çay içtiler, yemek yediler...Öğretecek, insanlarla paylaşacak çok şeyleri vardı, yetişsinler diye sabırla paylaştılar... Yeri geldiğinde "akıl akıldan üstündür" demeyi ve onlardan öğrenmeyi bildiler. Güleryüzü, hal hatır etmeyi, ilgiyi esirgemediler. Emeğe, alınterine değer verdiler ve bu saygıyı somut olarak göstermekten çekinmediler. Küçük hesaplar yapmadılar, uzun dönemli baktılar. "Burası sizin" derken samimi, başarıyı paylaşırken bol gönüllüydüler... Geliştirdikleri iletişim ve ilişki ağlarıyla kuruluşun nabzını tuttular, gidişattaki sorunları anında ya da önceden görüp gecikmeden önlem alabildiler. Sorunları kangren olmadan çözebildiler. Çünkü insanlarını dinlemeyi, onlara engin bir hoşgörüyle yaklaşmayı hep bildiler... İşte bu yüzden başarısızlıklar karşısında insanları ile tek bir yürek olabilmeyi başardılar. Onlar zor olanı seçtiler... Ellerindeki sermaye ile rahat bir yaşam sürme olanakları hep vardı. Onlar üretmeyi ve binlerce insana ekmek sunmayı seçtiler... Vermenin ve paylaşmanın hazzı en güçlü motivasyonları oldu. Güçlerini yüreklerinden aldılar... Onlar için şirketleri çocukları gibiydi... Çocuklarına verdikleri sevgiyi, ilgiyi ve emeği şirketlerine de çalışanlarına da aynı duyarlılıkla verdiler. İşte bu yüzden, onlarla birlikte çalışma, onları tanıma şansı yakalamış tüm çalışanları bu büyük insanları hala "baba" diye anımsıyorlar ve unutmuyorlar. Hala çalışanların bir çoğu "Onların" hatırına çalışmaya, ellerinden gelenin en iyisini "Onlar" için yapmaya devam ediyor.
Yüksek teknoloji, iş yaşamının giderek karmaşıklaşması ve zorlaşması, işletmelerin büyümesi gibi değişikliklerden en çok yarayı alan kuruluş içi iletişim ve ilişkiler. Geleceğin sürprizlerle dolu dünyasında her şey her gün biraz daha sanal, biraz daha duygudan yoksun bir hale geliyor. Yüzyüze iletişim ve ilişkiler kayboluyor... İşlerde, işlerin yapısında, çalışma araç ve yöntemlerinde çalışanların nitelik ve beklentilerinde oluşan önemli değişikliklere paralel olarak insanların sevgi ve ilgi gereksinmesini giderek artıyor. İşte bu yüzden insanlarımızı ofislerden ya da toplantı odalarından yönetmek -ki bu tarzın çok da işe yaramadığını biliyoruz- yerine onları, onlarla birlikte ve yüreklerimizle yönetmeye başlamalıyız... Tıpkı bu gün her biri birer efsane olmuş, hala "baba" olarak saygı ve özlemle anılan duayenler, şirket kurucuları gibi... Şimdi zaman, tüm yöneticiler olarak; sahaya inme, çalışanların arasına katılma, onları yüreklerimizle yönetme zamanıdır... Teoriler ne derse desin, realitenin ihtiyacı bu...
Dr. Sema ÖZÇER
MAY DANIŞMANLIK - KURUCU ORTAK
TİSK İşveren Dergisi, Haziran 2006